TRT Haber‘in aktardığına göre yavruların annesi olan Antonia ise 1988’de San Diego Hayvanat Bahçesi’nde ölen ‘Willa’ adındaki ayaklı bir dağ gelinciğinden klonlandı. Bu çalışmalar, 1981’de Wyoming’de küçük bir popülasyonun bulunmasının ardından bilim insanlarının başlattığı bir üreme programının parçası olarak yürütüldü.
Antonia’nın klonlandığı doku örneği, doğada yaşayan ortalama bir kara ayaklı dağ gelinciğine kıyasla üç kat daha fazla genetik çeşitliliğe sahip.
ABD Balık ve Yaban Hayatı Servisi (FWS), gen çeşitliliği için “Daha önce temsil edilmemiş genlerin eklenmesi, türün uzun vadeli sağlıklı bir iyileşme süreci için genetik çeşitliliğini artırmada önemli bir rol oynayabilir” dedi.
Başarılı üreme sağlanmış olsa da, yeniden doğaya kazandırma süreci oldukça zorlu.
Çalışmalar sayesinde, günümüzde yaklaşık 350 kara ayaklı dağ gelinciğinin vahşi doğada yaşadığı tahmin ediliyor. Ancak tür hala düşük genetik çeşitlilik, hastalıklar ve yaşam alanı kaybı gibi tehditlerle karşı karşıya.
Bu tür projelerin maliyetli ve zor olmasına dikkat çeken bazı bilim insanları, kaynakların doğal habitatların korunması veya yeniden oluşturulması gibi geniş kapsamlı çözümlere aktarılmasının daha doğru olacağını düşünüyor.
Ekosistem koruma ve restorasyon çalışmaları olmaksızın klonlama çalışmalarının türlerin doğal ortamlarına kalıcı olarak dönmesini sağlamada yetersiz kalacağı belirtiliyor.