Yazılarımı takip eden kadim okuyucularım bilir; 6 Şubat 2023 depremi sonrası birçok yazı kaleme aldım...
Dedim ki; yıkılan binalardan dolayı müteahhitleri, fenni mesulleri ve proje müellifleri, günah keçisi ilan edilip sorumlu tutarak ve de kamuoyu baskısını bir nebze de olsa dindirmek adına tutuklama yoluna gidildiğini,
Oysa esas sorumluların; tarım ve zemini alüvyon olan arazileri, imara açıp hele bir de üstüne 1 veya 2 katlı yapı yapılacak yerlere yüksek katlı bina yapılmasına izin verenler olduğunu,
Her deprem yönetmelikleri 1975-1998-2007-2018 değiştiğinde, eski yönetmeliklere göre yapılmış binalara yeni yönetmeliğe uygun hale getirilmesi için uyarı yazısı göndermeyen belediyeler olduğunu,
2020 AFAD raporunu sümen altı ederek raporda; yıkılacak bölgeler birebir yazılmışken o bölgelerde yaşayan halkı bilgilendirmeyip önlem alma yoluna gitmeyenler olduğunu,
Defalarca yazdım.
Belki bu yazdıklarımdan dolayı kızanlar, eleştirenler olmuştu.
Ancak biz halk olarak, devlet tarafından bir yaptırım veya emir vaki olmadıktan sonra oturduğumuz binaları boşaltma yoluna gitmeyeceğimizden adım gibi eminim. Aksini söyleyen kendini kandırır.
Peki, adliyelerdeki işleyişe ne demeli?
Teknik olarak inşaat konusunda bilgi sahibi olmayan hakimler, savcılar her duruşma sonrası tutukluluğun devamına karar veriyorlar.
Oysa yıkılan binalardan delil niteliğinde örselenmiş betonlardan karot örnekleri ve sünmüş donatılardan numuneler alınmış, laboratuvar ortamında deneyler yapılarak rapora bağlanmış, Belediyelerden gerekli belgeler dosyaya intikali sağlanmış, ülkede onlarca üniversite var iken, bütün dosyalar Karadeniz Teknik Üniversitesi'ne yollanmış, aylardır raporların yazılması sürüncemede bırakılarak kopyala yapıştır misali üstün körü raporlar düzenlenmiş, sonradan bazı dosyaların geri gönderilmesi istenmiş, anlayacağınız vur abalıya misali Adaletin Adaletsizliği herkesin dilinde pelesenk olmuş gibi konuşuluyor.
Şu an tüm Ağır Ceza Mahkemeleri, ek rapor alınması kararı verirken, bilirkişilerden istenilen hususların bire bir aynı içerik içermesi, doğru yolda olunduğunun kanıtı diye düşünüyorum.
Ve Kahramanmaraş 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2023/214 Esas sayılı dosyasına gelen bilirkişi raporunda;
Mevcut 2018 Yönetmeliğine göre hesaplanan deprem ivmesi katsayısı, yapının inşa edildiği tarihte yürürlükte olan 1975 Yönetmeliğine göre hesaplanan deprem ivmesi katsayısından 3.43 kat daha fazla olduğu,
AFAD tarafından Kahramanmaraş istasyonlarından alınan deprem kayıtlarından; olağan dışı yüksek hız ve ivmeler ile bunların binalarda oluşturduğu etkilerin deprem yönetmeliklerinin sınırlarını büyük ölçüde aştığı, deprem kayıtları esas alınarak yapılan bazı analizler ise;
6 Şubat 2023 depremlerinin binalardan "dayanım ve süneklik taleplerinin" özellikle 1975 ve bazen 1997-2007 deprem yönetmeliklerinde tanımlanan "dayanım ve süneklik kapasitelerine" göre olağan dışı yüksek düzeylerde gerçekleştiğini ve bu büyük depremlere karşı yeterli dayanıma ve sünekliğe sahip olmayan binaların yıkılma olasılıklarının çok yüksek olduğu ortaya çıkarılmıştır.
Sonuçta; "6 Şubat 2023 tarihli depremler nedeniyle oluşan bina yıkımlarında; ABYYHY-1975 Yönetmeliği'nin belirlediği deprem tasarım kuvvetlerinin mertebece üstünde meydana gelen bu depremin ağırlıkça önemli rol etkiye sahip olduğu değerlendirilmektedir." denilerek hem müteahhit hem proje müellifi hem de fenni mesul açısından herhangi bir teknik açıdan kusur atfedilemeyeceği kanaatine ulaşıldığı belirtilmiştir.
Oysa aynı dosyada Karadeniz Teknik Üniversitesi'nin verdiği raporda kusurlu olunduğu yazılmıştır. Ancak depremin büyüklüğünden ve yıkımlarda zemin ile birlikte asli etkenlerden olduğu bahsedilmemiştir.
Şimdi ne olacak..?
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin verdiği raporların üstün körü ve yanlış verildiği ortaya çıkmış olmuyor mu?
Aylarca tutuklu bulunan kişilerin günahı ne?
Yazık ve günah değil mi?
Diyeceğim odur ki;
Yeter artık...
Adaletin Adaletsizliği bir an önce bitmeli!
Tutuksuz yargılama yapılarak sorumlular ortaya çıkarılmalı ve hak yerini bulmalıdır.