Bazı gerçekler vardır. Toplum olarak kabul etmek istemeyiz. Genelde kulak arkası ederiz. İşimize geldiği gibi davranıp anlamlaştırırız...

Mesela...

Duydunuz mu?

İşittiniz mi? Deriz...

Duymak istediğimizi duymadığımız zaman da boş verin yahu deriz...

Bilinçaltı kendimizce suçlu belirler, onları toplum önüne atarız...

İşte suçlu bunlar deriz...

Tıpkı 6 Şubat Deprem'i sonrası yaşananlar gibi...

*

Acılarımızdan olsa gerek yıkılan binalardan dolayı; suçlu müteahhit deriz, fenni mesul deriz, proje müellifi deriz...

İğneyi hiç kendimize batırmayız...

Mesela...

30-40 yıllık binalarda otururken bile değişen her deprem yönetmeliği sonrası önlem almak adına (kentsel dönüşüm) adım atmayız...

Biliriz ki, kesemize dokunacak!..

İsteriz ki; birileri gelsin, binamızı yenilesin, 3+1 dairemize karşılık 4+1 daire versin diye bekleriz...

*

Oysaki bindiğimiz arabayı yenilemeyi düşünür, oturduğumuz binanın hangi deprem yönetmeliğine göre yapıldığını hiç düşünmeyiz...

Aklımıza getirmeyiz yahu aklımıza!

Mesela...

Bir bilene sormayız...

Bilenler anlatmaya başladığında işimize gelmediği için hadi oradan deriz...

Deprem yönetmeliğindeki eksiklikleri duydukça, duymamazlıktan gelmeye çalışırız...

Mesela...

İmara açılmaması gereken arazileri imara açtıkları ve de yüksek katlı bina yapılmasına izin verildiği için, zemin büyütmesinden kaynaklı binaların yıkıldığını kabul etmeyiz...

Bu izni verenleri partizanca davranarak; "işte suçlu bunlar" diyemeyiz...

Mesela...

6 Şubat Depremi'ndeki yer ivme gücü karşısında, bırakın 1975 yılı deprem yönetmeliğini, 2018 deprem yönetmeliğindeki tasarım ivme gücünün bile kat be kat yetersiz kaldığını görmezden geliriz...

Yani gerçeklerden kaçma gibi bir huyumuz vardır...

Ama bazen gerçekleri ne kadar saklayacak olsak da, gerçekleri konuşan birileri ortaya çıkar ve gözlerimizin içine baka baka konuşur...

Kimdir, gerçekleri konuşan derseniz?

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'dır.

26.10.2024 tarihinde, Hatay'da deprem konutları dağıtım töreninde aynen şöyle konuştu; "Birileri halen yeterince kavrayamasa da Türkiye, 6 Şubat'ta tam anlamıyla asrın felaketini yaşamıştır. Bakınız, 2010 yılında 316 bin kişinin öldüğü Haiti'deki depremden 15 KAT DAHA BÜYÜK ENERJİ AÇIĞA ÇIKARAN BİR DOĞAL AFETLE SARSILDIK. Dünyanın 90 ülkesinden daha geniş bir alanı etkileyen bu depremler, Hatay'ımız başta olmak üzere 11 ilimizde büyük yıkımlara yol açtı..."

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın bu açıklamasını duyunca hemen Google arama motoruna, 2010 yılında Haiti'deki depremin kaç şiddetinde olduğuna baktım...

Çıkan sonuç; 7.0 şiddetinde olduğu ve yeryüzüne 13 km mesafede gerçekleştiğini okudum...

*

Peki, 6 Şubat Depremi'nin şiddeti ne kadardı?

7.7 şiddetinde diyen de var, 7.8 şiddetinde diyen de...

Üstelik yeryüzüne yakınlığı 7 km de olup ve 2 dakika süren uzun bir zaman dilimi sürecinde...

Öğle üzeri Elbistan'da gerçekleşen 7.6 şiddetinde ikinci bir büyük depremi saymıyorum bile...

*

Diyeceğim odur ki;

6 Şubat Depremi'nin asrın felaketi olduğunu, deprem yönetmeliklerinin yetersiz kaldığını, zemini alüvyon ve yamaç molozu içeren ve de yüksek katlı binalar yapılmasına izin verilen bölgelerdeki yapıların yıkılmasına bu kıstasların temel etki ettiğini halkımız bilmeli ve görmelidir...

Tabi ki; adliyelerdeki hâkimlerimiz de, bu kıstaslar doğrultusunda bilirkişilerden rapor almalıdır ve ona göre karar vermelidir...

*

Bana göre suçlu bellidir;

1- 2020 AFAD Raporu'nu halktan saklayanlardır.

2- Bu raporda yazıldığı gibi önlem almayanlardır.

3- İmara açılmaması gereken ve zemini bozuk arazilerin olduğu bölgeleri imara açanlardır.

4- Bu bölgelerde yüksek katlı bina yapımına izin verenlerdir.

5- Her deprem yönetmeliği değiştiğinde halka uyarı yazısı göndermeyenlerdir.

Yani kısaca;

Suçlu Kamudur ve Kamu Yöneticileridir.

Nokta.

Editör: Haber Merkezi