GEÇMİŞ vakitlerin birinde âlimin biri, boğazın öbür yakasına geçmek için bir sandalcının yanına gelerek ona sorar:
– Karşıya geçirmek için ne kadar para alıyorsun?
– Garşuya bir liraya geçürüm efendü.
*
Âlim, sandalcının bu bozuk Türkçe ile verdiği cevabı beğenmez.
– Bu ne biçim konuşma böyle? Yoksa sen dilbilgisi bilmiyor musun?
– Yok ağam, güççükken haytalık ettük, okuyamaduk!
– Tüh, yazık sana! Desene gitti hayatın dörtte biri!
*
Bir müddet gittikten sonra dil âlimi tekrar sorar:
– Allah bilir şimdi sen, matematik de bilmezsin!
– Yok beğüm! Onu da bilmem! Dedik ya, güççükken haylazluktan okula gidemedük!
– Tüh yazık, yazık! Hayatının dörtte biri daha boşa gitti!
*
Bir müddet daha yol aldıktan sonra âlim, tekrar sorar:
– Sakın fizik ve kimya okumadım deme!
– Belki hayatımın dörtte birü daha boşa getti; ama o dediklerini de bilmem efendü, vaktinde öğrenemedük işte!
*
Bu cevaba tamamen sinirlenen Âlim:
– İyi de sandalcı! Dilbilgisi bilmezsin; matematik, fizik ve kimya da bilmezsin; sen ne diye yaşarsın?
*
Bu arada hava bozulmaktadır. Sandalcı büyük bir fırtınanın geleceğini anlar. Âlime sorar:
– Efendü, yüzme bilüsünüz deel mi?
*
Dil âlimi, sandalcının bu sorusundan endişeye düşer, bir korkudur başlar. Sandalcıya yalvaran gözlerle cevap verir:
– Sandalcı ağa! Ben yüzme bilmiyorum! Çocukluktan beri o ilmi öğren, bu ilmi öğren derken yüzme öğrenmeye fırsat bulamadım.
*
Bu sefer sandalcı fırsatı kaçırır mı?
– Aha! N’apcan şimdi! Şimdiden başla dua etmeye! Çünkü gittü hayatunun dörtte dördü!
*
Bu kıssadan hisse hikayeyi niye yazdım…
Şunun için:
Günümüzde o kadar kibirli insanlar çoğalmış ki…
Her şeyi ben bilirim…
Havasındalar…
Bu kibirli insanların Hazret-i Mevlânâ’nın Mesnevî’ye anlattığı ''kibirli fare ile sabırlı devenin'' ibretlik hikâyesini de okumasını tavsiye ederim…
*
O bu değil de…
Öyle karşındaki insanı küçümser bir edayla ''Merhaba hemşerim'' deyip ismiyle hitap etmemek…
Bence kibirliliğin daniskası…
Hele hele masada bir milletvekili ve bir ilçe başkanı var iken…
Yıllarını gazetecilikle geçiren bir üstada, ''Eleştir bakalım başka ne bilirsiniz ki?'' ve ''Ben mi dedim komisyon kurun?'' diye üstün körü ses tonunu yükseltmesi, hem de etraftaki vatandaşlara aldırmadan tartışmaya devam etmesi, kibirliliğin ta kendisidir…
Öfke kontrolünü tutan gazeteci üstadımız gerçekten sabırlıymış…
*
Demem odur ki:
Allah’tan ben orda yokmuşum…
Yoksa…
- Efendü, yüzme bilüsünüz deel mi? diye tam soru sorulacak yermiş…