'Ortadoğu ve Barış'

Abone Ol

Orta Doğu, dünyanın merkezi aynı zamanda da insanlık tarihinin başladığı ve ilk katliamın yapıldığı yerdir. İlk insan Hz. Âdem’in oğlu Kabil, Habil'i burada öldürdü ve insanlık tarihinin ilk katliamını yaptı. Bu ilk katliam nedeniyle kara listeye giren Orta Doğu bu lekeden kurtulamadı. Bu ilk katliam diğer katliamlara örnek teşkil etti. Bu nedenle katliamların günümüzde de devam etmesine neden oldu. Her ne kadar biz Müslümanlar Orta doğuda yapılan katliamları başkalarına bağlasak da, katliamların baş sorumlusu başkalarının verdiği silahlarla kardeşlerini öldüren biz Müslümanlardır.

Peki, katliamlar Orta Doğu’nun kaderi mi ve bu katliamlar neden yaşanıyor?

Sebep belli, petrol diyeceksiniz ama sadece petrol değil. Çünkü bu topraklarda yaşayanlar kabileler halinde ve her biri ayrı bir ırka, dine hatta mezhebe mensup. Biliyoruz ki, bir insanın bir dine, ırka ya da mezhebe mensup olması orada savaş olacağı anlamına gelmiyor. Fakat bu kural Orta Doğu halkları için geçerli değil. Orta doğuda gruplar demek, savaşmak ve üstün gelme mücadelesi etmek demektir. Aralarındaki ayrılığı ve gayrılığı çok iyi bilen batılılar da bu durumu kendi çıkarlarına kullanmayı çok iyi bilmişler.

Neden olmasın ki, bu topraklarda herkes mutlaka bir veya birkaç gruba üye ve maalesef üye olduğu gruplarda diğer gruplara düşmandır.

İşte bu nedenle Orta Doğuda birini ya da birilerini kullanmak istiyorsanız onun başkalarına duyduğu ‘SEVGİ veya DÜŞMANLIK’ duygularını kullanmak durumundasınız. Batılılar da burada grupların birbirine duyduğu düşmanlığı kullanılıyor. Bu topraklarda gruplar o kadar çok ki, gruplar da kendi içlerinde çeşitli gruplara ayrılıyor. Yani çatışmak için buradan daha iyi bir yer bulamazsınız. İnsanları savaştırmak için kiminin ırkı, kiminin de mezhebi kullanılıyor. Zaten buralarda savaşacak bir grup ve neden mutlaka vardır.

Fakat ne hazindir ki kime sorsan barış istiyor. Savaş isteyen yok ama her tarafta savaş var. Savaşanlara sorsan onlarda barış istiyor ve zaten savaşı da barış getirmek için yapıyor. Savaşarak nasıl bir barış gelecekse...

Orta doğuya barışın gelmesi buradaki büyük ülkelere ve halkına bağlı özellikle Türkiye, İran, Arabistan ve Mısır'. Barış gelecekse ancak ve ancak bu ülkelerin işbirliği ile gelebilir. Bu ülkelerin işbirliği olmadan barış hayal. Özellikle de Şiileri temsil eden İran olmadan asla... (Geçen günkü bbarış görüşmeleri bunu gösterdi)

Neden mi? Bir, İran Arap değil. İki, Şia mezhebinden ve Şiaların lideri, bu nedenle de Aleviliğinde temsilcisi. Üç, Arap devletleri ve bizim gibi batı blokundan da değil. Dört, köklü bir devlet geleneğine sahip, Türk ve Arap devletlerinden daha eski bir tarihe ve geçmişe sahip. Tüm bu özellikler onu ayrı bir yere oturtuyor. Bu nedenle İran olmazsa barış hayatta olmaz. Mısır ve Arabistan'ın iktidarı batıya bağlı, batı isterse her şey olur. Ancak batının zorlaması İran'a sökmez hatta ters teper. Bu nedenle İran önemli hem de çok…

Bazıları İran’a hala düşman ve geçmişte onlarla çok savaştığımızdan bahsedecek. Geçmişte savaş yapmamız gelecekte savaş yapacağımız anlamına gelmez. Geçmişe bir çizgi çekip barış yollarını zorlamak zorundayız. Eğer Orta Doğu'da barış olsun, kimse ölmesin ve herkes kendi evinde huzurlu yaşasın, terör örgütleri istediği gibi at oynatmasın ve dış güçler huzursuzluk çıkartmasın istiyorsak bu ülkelerle özellikle de İran ile bir olup barışı kurmak zorundayız.

Şu an Arabistan’la çok iyiyiz, Mısır ile de anlaşmak zorundayız, İran ise olmazsa olmaz. Biz birbirimizle oturup aramızdaki meseleleri çözmezsek, başkaları beraber oturup aramızdaki meseleleri arttırma yolunu bulur. Yani Müslümanlar aynı masada oturmazsa, Hristiyanlar bir araya gelir ve sizin bozuk olan aranızı daha da bozar. Burada suçlu kim?

İran köklü bir devlet olduğu için (Araplar gibi kabile devleti değil) büyük oynuyor ve başa oynuyor. Biz de başa oynadığımıza göre iki ülkenin karşı karşıya gelmesi normal. Ancak liderliğe oynamak yerine bir ve beraber olma yoluna gitsek daha iyi olmaz mı? Bir ve beraber iki taraf da kazanır ve böylece ikicilik sona erer.

Bir ve beraber olmadığımız takdirde de birbirimizin kuyusunu kazmaya ve birbirimizle mücadeleye devam edeceğiz. Bu mücadelede ikimizde kaybedeceğiz. Birimiz çok, diğerimiz daha çok kaybedecektir.

İran ile yıllardır düşman olduğumuzu ve dost olamayacağımızı savunanlar var. Bunlar kendisinden başkasını beğenmeyen ve kendisi gibi düşünmeyenleri düşman kabul edenlerdir. Zaten bu anlayış değil mi, Orta Doğu’yu çıkılmaz bir bataklık yapan... (Cahilane mezhep savaşları)

İran ezeli düşman, Araplar bizi arkamızdan vurdu. Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur. Üç tarafımız denizle dört tarafımız düşmanla çevrili. Gibi çok tehlikeli ve kin dolu bu sözler bizi bataklığa ve düşmanlığa götürüyor. Yüzyıllardır İran ile düşman olduğumuzu söyleyenlere hatırlatırım, İran ile Kasrı Şirin antlaşmasından sonra sorun yaşanmamıştır. Yüzyıllardır barış içinde olduğumuz bir komşu ile düşman olmak kime kazandırıyor. Beğenmediğimiz Avrupalılar 50 yıl öncesinde birbiriyle savaş halindeydi ve birbirini işgal etmişlerdi. Ancak gel gör ki, o savaşlar unutulmuş ve yeniden barış içinde yaşama yolları bulunmuş.

Biz ise 100 yıl öncesi için Arapları suçluyor, 400 yıl önce barış yaptığımız İran'a düşman oluyoruz. Barış

yapmazsak huzur nasıl gelecek.

Yıllardır Kemalistler İran’ı dışladı ve İran’a karşı olumsuz bir hava estirildi. Şariat adı altında İran kötülendi ve ilişkiler çok zayıfladı. Şimdi ise mezhepsel nedenlerle İran halkımız tarafından dışlanıyor ve düşman görülüyor. Anlamadığım nokta Müslümanlar kardeştir sözünü dilinden düşürmeyenlerin İran’ı düşman kabul etmesi nasıl bir olay. Ha doğru ya size göre İran Müslüman değildi.