Her hafta Cuma namazlarında ve diğer günlerde din adamlarının sohbetlerinde her zaman aynı şeyleri dinlemekten bıktık usandık.
Efendim! İslam kardeşlik dinidir. İslam’da bir kişiyi öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibidir. Vs. vs.
Artık bu cümleleri duymak istemiyoruz.
Bu cümleler neden sürekli gündemde oluyor?
Çünkü İslam coğrafyasında yıllardır savaş var. Ve her gün bir kişi değil binlerce kişi katlediliyor.
Katleden de katledilende Müslüman. (işimize gelmediği için bu olaylardan sadece batıyı suçlamamız, katliam yapanları ise Müslüman kabul etmememiz ise ayrı bir konu) İşte bu acı gerçek din adamlarına bu sözleri söylemek mecburiyetinde bırakıyor.
İslam dünyasındaki bu savaşları ve katliamları bu sözlerle kapatmaya çalışıyoruz.
Oysa tüm dinler barış dinidir.
Hiçbir din savaş yapın ve önünüze gelen insanları öldürün demez.
Çünkü her din (kabul etsek de etmesek te) insanlara iyiliği ve güzelliği telkin için vardır.
Bu nedenle her yerde ve her hafta İslam’ın barış dini olduğunu söyleyip durmaya gerek yoktur. Çünkü tüm dinler barışçıldır.
Ey Efendiler! İnsanlar: İslam’ın barış dini olduğunu duymayı değil, İslam’ın barış dini olduğunu görmeyi istiyor.
Lafla peynir ekmek gemisi yürümüyor.
Hiç kimse; ‘iyi olun’ demekle iyi olmuyor.
Öyle olsaydı dünyada herkes iyi olurdu.
Zira herkes başkasına iyi olması gerektiğini telkin ediyor. ‘Ben yapıyorum sen yapma’ diyen bile var. İnsanların ‘iyi ol’ sözlerine karnı tok ve bu sözler artık hikâye gibi geliyor.
Bu sözleri dinlese de yine kendi bildiğini yapıyor.
İşte! Burada şu soruları sormak istiyorum: Diyanet bu zamanlara kadar ‘İslam barış dinidir’ demekten başka ne yaptı?
İŞİD’e katılımları engellemek ya da İŞİDE katılımın sebeplerini araştırmak adına neler yaptı?
Hangi araştırmacıyı görevlendirdi, hangi araştırma şirketleriyle anlaştı?
Araştırma sonunda elde ettiği hangi sonuçları yayınladı ve yapılması gereken hangi tedbirleri aldı?
Yoksa vatandaşlar gibi ‘İslam barış dinidir’ demek ten öteye gitmedi mi?
Camilerde vaazlarda gizliden cemaatlere laf atıp, oralara gitmeyin demek yerine, Cemaatlere katılımın sebeplerini araştırdı mı?
İnsanların neden diyanete değil de cemaat ve tarikatlara inandığını tespit etti mi? Bunu ortadan kaldıracak çalışmalara başladı mı?
Çalışma yaptı ise bu çalışma sonucunda neden başarılı olamadı. Bu başarısızlığın sebeplerine indi mi?
Suç, kendini cemaat, tarikat veya diğer örgütlere kaptıranlarda mı?
Yoksa bunu engelleyemeyen diyanet te onlar kadar suçlu mu?
Din inanmak işidir.
Vatandaş dini konularda inanmak ve güvenmek istiyor.
Halkımızın çoğunluğu belki diyanetin kurallarına uyuyor.
Ama ülke huzurunu bozacak ve ülkeyi huzursuz edecek kadar büyük bir kısım da tarikat, cemaat gibi kuruluşlara inanıyor.
Hatta diyanetin bazı görevli imamları ve vaizleri bile tarikat ve cemaatlere üye ve onlara çalışıyor. Görevlendirdiği hocalar bile diyaneti değil de, kendi hocalarını dinliyorsa sade vatandaşın diyaneti dinlemesini beklemeyin.
Bu yanlışların ve işlerin düzenlenmesi gerekiyor.
Bunu yapacak kurum ise diyanettir.
Diyanetin bunlar için gereken tedbirleri alması ve halkı başka örgüt ve kuruluşlara muhtaç etmemesi gerekiyor.
Çünkü halk din konusunda ihtiyaç hissettiği için bu kuruluşlara tabi oluyor.
Bizim insanımız Din ve Allah için bir şeyler yapmayı çok seviyor.
Bu nedenle konu din ve Allah olunca tüm varlığını bile verebiliyor.
Hatta dilencinin sahtekâr olduğunu bildiği halde sırf Allah rızası dediği için sadaka verenleri tanıyorum.
Artık dini siyasetten ve çıkarına kullananlardan kurtarmak zorundayız.
İnsanların din ile kandırılması veya din hassasiyetinin kullanılmasını bitirmek zorundayız.
Bu iş de ülkemizde din işlerinin sorumlusu, diyanete ve diyanet görevlilerine düşüyor.