Kahramanmaraş'ın en etkin haber sitesi köşe yazarı Serkan Karaaslan bugünkü yazısında “Öksü'z Maraş!” diye yazdı.
Biraz inzifaya çekilip yazılarıma ara vermiştim. Ama gündemdeki bazı olayları görünce yazmaya karar verdim.
Dünya İsrail’in barbarlığı, kan emiciliğe ile sarsılırken, Türkiye’mizde ise ekonomik kriz ile boğuşurken, şehrimde de ÖKSÜZ kalmışlığı dibine kadar hissettik.
Tek tek başlayalım o zaman; ilk önce şehrin kibir abidesi eski belediye başkanını ele alalım.
***
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz ile Gaziantep, Malatya ve Hatay Büyükşehir Belediye Başkanları bir araya geldi. Ne var bunda diyebilirsiniz?
Ne yok ki! İki genel sekreter vardı orada. Birisi bizim iş bilmez ama arkasındaki siyasi güçle kendini aklama çalışan başkan, diğeri ise aynı büyükşehir Belediye Başkanı gibi çalışıp şehrine hizmet eden Sezer Cihan….
***
Ne günlere kaldık değil mi? Birisi aynı belediye başkanı gibi çalışıyor, şehrine hizmet ediyor. Fatma Şahin’in yükünü alıyor, diğeri ise büyükşehir belediye başkanlığı yapıyor, ama arkasında bir enkaz bırakıyor ve siyasi gücüyle Hatay’a transfer oluyor.
Makamı düşüyor ama önemli değil, kendini aklamaya ve yaptıklarını sıfırlamaya çalışıyor. Tabi biz olduğumuz müddetçe; kendini bu şehre yaptığı kibir abideliğini si-le-me-ye-cek!
***
Şehrin siyasetçisi böyle olurda, iş adamı geri kalır mı? Tabi ki kalmaz. Şehir yıkılmış, zümrüdü anka misali yeniden küllerinden doğmaya çalışırken bir holding patronu çıkıp, kişisel hırslarını ağza alınmayacak laflar ile dile getirdi. Öyle böyle değil ama ha. Para her zaman yönetir ama 2 milyona yaklaşan nüfusu ile hizmet bekleyen halkı yok saymanında bir manası yok. Bu iş insanımız; adı listelerde en cömert 50 iş insanı arasındaymış, görmedik ama (ne yapıyor acaba sağ cebinden çıkarıp sol cebine mi koyuyor parayı) bu şehir için ne yapıyor?
***
Sorsan yatırım yapıyor, şehri terk etmiyor, 10 bin kişiye aş ekmek veriyor. Sahi ya; Sıfır KDV ile ürün alırken, devlet teşviklerini sonuna kadar kullanırken, şehrin en güzel arsalarını yok pahasına alırken, en güzel yere imarsız villa yaparken, fabrikasının atıkları bu şehrin suyunu kirletirken kimse ses çıkartmıyordu?
Şimdi kendine yeni bir rakip çıktı, yeni bir holding çıktı ya, ağamız onu kıskandı.
Aldı eline mikrofonu, o yol öyle mi olur? Belediye Başkanı veya ekibi iş bilmiyor gibi bir sürü laf etti. Hatta hakaret boyutuna gelen sözler sarf etti. Sonra yine eline mikrofonu aldı, konuşmamın bazı yerleri çarpıtıldı, ama sözlerimin arkasındayım dedi. Neyini çarpıtmışlar anlamış değilim. Yani düpe düz ÇARPIK söyledin zaten.
Düpe düz siz o yolu diğer holding için yaptınız, ben ne istesem (vil'la-yi ruhsad-i) olmuyor! Bu nasıl olur demeye getirdin.
***
Yol düzgün olmayabilir! Mühendis hata yapabilir! Belediye başkanı yanlış karar verebilir! Ama bunun yeri eline mikrofon alıp, ‘Bak bunu yapmazsan bende seni eleştiririm’ demek değil. Kaldı ki, özürdilemek için konuştuğunda yine nefsin için konuştun.
Misal bu ya; senin sonunda FİRAVUNA benzemez İnşallah.
Hz. Musa, Firavun’u Allah Yoluna davet etmek için elinden geleni yapmış, en sonunda Firavun deniz ortadan ikiye ayrılıp içinde kalacağını anlayınca tamam Müslüman olacağım demişti. Sende bu kibir ile ancak ve ancak işin sonunda şehrim diyeceksin ama iş işten geçecek!
Bu şehir kimleri unuttu, kimleri kibir abidesi ilan etti. Bak Hatay’a gidenle senin aranda kibir manasında hiçbir fark yok. O da sevilmiyor sende!
Yazacak çok şey var ama diğer yazıma saklayayım. Diğer yazımada bazı doneler kalsın.
Şimdilik kalın sağlıcakla...