Kahramanmaraş'ın en etkin haber sitesi köşe yazarı Mustafa Karaaslan bugünkü yazısında ''Babamın anısına...'' diye yazdı.
Günler bir bir geçiyor be dostlar.
Acıda olsa bir şekilde geçiyor.
Özlemler, hasretler ve kurulan hayaller ayakta tutuyor insanı.
Kendi kendime bitecek diyorum bu özlem dolu günler bitecek.
Konuşacağız yine sevdiklerimizle.
Bu imtihan dünyasında her şeyin Rabbim'izden geldiğine inanıyoruz.
6 Şubat Depremi'nde yaşadıklarımız gibi.
Enkaz altından çocuklarım, torunlarım, damadım ile birlikte hem de aynı bina ve ayrı dairelerde yaralı olarak kurtarılışımız, ancak sevgili eşimi kaybedişim daha dün gibi.
Acılar yüreğimizde kor ateş misali hep yanacak.
Sönmeyecek sevdiklerini kaybedenlerin yüreğindeki ateş.
*
Acılar dedim de;
Gece olup başımı yastığa koyduğumda tavanda yanan ışığa bakıp, ömrüm; film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor.
Çocukluğumu hatırlıyorum...
Babasız büyüdüğüm çocukluğumu...
Mahkûmdu babam, 20 yıl ceza almış bir mahkûm.
Her akşamüzeri yemek götürürdüm hapishaneye.
Yayan Kale dibinin oradan çıkarken yemeği soğutmamak için küçük ama hızlı adımlarla yürürdüm. Şu anki Jandarma Komutanlığı'nın olduğu yerdeki hapishaneye.
Gardiyanlara yemek tenceresini uzatırken demir kapının küçük penceresinden içeriye bakar babamı görür müyüm diye hapishane bahçesini tarardı gözlerim.
Elektrikçi olduğu için gün içinde tamirat yapar bahçede dolaştığını söylerdi.
*
Baba özlemini yüreğimin derinliklerinde hep hissetmişimdir.
Bir çocuğun baba özlemi, baba kokusunu alamaması ve babasız büyümesi tarif edilemez bir duygu.
*
Ve bir gün hapishanede çıkan yangın sebebiyle sürgüne gönderildi babam.
Otobüse bindirilip gönderilirken kaldırımda hüngür hüngür ağladığımı hiç unutmuyorum.
Yüreğimden bir parça sökülüp götürülüyor gibi hissetmiştim.
Sırasıyla; Malatya-Diyarbakır-Muş-Sinop-Niğde ve son olarak Kayseri şehirlerindeki hapishaneler içinde en çok Malatya-Niğde ve Kayseri iline nenem ve anamla 3 ayda bir gidip babamı görebiliyordum.
*
Anam dedim de; Çilekeş Anam. Koca ekmeği yemeyen ama yıllarca koca yolunu gözleyen çilekeş anam.
Çocukluk yıllarımda okul çıkışı gidip yarım gün çalıştığım kasap halinde çayhaneden tepsiye dizdiğim çay dolu bardakları havada takla attırarak esnaflara satıp, akşam karanlığında yarım yevmiyeyi alıp fırından sıcak somun ekmeğini alıp koşar adım eve gelene kadar bağrıma basar, ekmeği anama uzatırken yamyassı olduğunu fark etmezdim.
Anacağzım ekmeği alır. "Oğlum şu ekmeyi niye yamyassı getiriyorsun" diye söylendiğinde, "Anam, yollar karanlık, sokak lambaları yanmıyor. Köpeklerin havlamasından korkup ekmeği bağrıma sımsıkı bastığımın farkında olmuyorum. Yani korkudan böyle oluyor" diyemezdim.
*
Serde delikanlılık yiğitlik var ya!
*
Velhasıl; okul yıllarımda yanımda babam yoktu.
Askere giderken yanımda babam yoktu.
Evlenirken bile yanımda babam yoktu. "Nenen büyüttü, okuttu, o ne derse tutacaksın" demişti babam.
*
Ve 1984 yılı Temmuz 15'de düğünüm olmuş evlenmiştim.
*
Hiç unutmuyorum yıl 1985 aylardan Nisan'ın 14'ü.
Kayseri cezaevinden tahliye olmuştu babam.
Hapishane kapısında bekleyip sımsıkı sarılmış öpmeye doyamamıştım. Terminale gelip otobüse bindiğimizde; "oğlum bir simit alsana" demişti.
Hemen inip almıştım.
O an babamın bir simidi bile özlediğini düşünmemiştim.
Akşama doğru eve geldiğimizde bayram günü gibi olmuştu evimiz.
Kadere bakın ki; Beni büyütmeyen babam, tahliye olduktan 5 gün sonra torununu kucağına almıştı.
"Kulağına ezanı sen oku kendi ismini ver babam" dediğimde; "Hayır oğlum. Ben kara günlüyüm, başka bir isim söyle o ismi kulağına ezanla söyleyeyim" deyince, duvardaki takvim yaprağında Serkan ismini yazdığını gördüm.
Ve oğlumun adı böylelikle Serkan konmuş oldu.
*
Babasız geçen koskoca 20 yıl. Beni büyütmeyen babam, artık yanımda, torununu, torunlarını büyütecekti. Serkan, Serap, Sevilay, Melike, Şerife Nur ve Umut'um.
Mübalağa olmasın tahliye olduktan sonra elini bir işe vurdurmadım.
Anamın dizinin dibinden kalkmadı.
Her akşam bir emrin var mı? diye sorar, bazen paça ister, bazen ciğer dürümü ister, erinmeden gider alır gelir, anamla birlikte yemelerini keyifle seyrederdim.
*
Ve yıl 2005...
Tahliye olduktan tam 20 yıl sonra vefat etmişti babam.
Yazgıydı demek ki...
Hapishanelerde geçen 20 yıl.
Anamın dizinin dibinde geçen 20 yıl.
*
Ve 2025 yılına 1 ay kaldı.
Babamın vefatından sonra geçen 20 yıl.
O'nun anısına, hayatımdan bir kesit paylaşmak istedim.
Baba, Babam, Babacığım, Ulu Çınarım.
Keşke sağ olaydın da bir köşede oturmuş gölgen üstümde olaydı...
*
Yazımın başında da dedim ya...
Günler bir bir geçiyor be dostlar...
Acısıyla tatlısıyla, yüreklerde yanan kor ateşiyle...
*
Babam rahmetli derdi ki;
Beni sağ iken sevin, ben öldükten sonra sevseniz ne olur, sevmeseniz ne olur.
*
Velhasıl dostlar siz siz olun, kaybetmeden Babalarınızı, Annelerinizi, Eşlerinizi, Çocuklarınızı çok ama çok sevin.
Kaybettikten sonra yüreklerde sadece yanan bir kor ateş oluyor ve hiç sönmüyor.
Tüm kaybettiklerimiz nurlar içinde uyusun.